Söylenilmesin! Hoş Karşılamadığı Sözler

 "Midem bulandı" veya "içim bozuldu" yerine; "fenalaştım" demeyi tavsiye etmiştir.[1115] Üzüm'ün (mü'minin kalbi manasına geldiğinden) "Kerm" ismiyle adlandırılmasını yasaklar ve: "Kerm demeyin, fakat İneb ve Halebe deyin. "[1116] buyururdu. "İnsanlar helak oldu" denmesinden hoşlanmaz ve: "Böyle diyen kişi, insanların en perişanı olmuştur." derdi.[1117]"İnsanlar bozuldu", "zaman bozuldu" ve benzeri tâbirler de bu mânadadır. "Allah ve falan ne güzel diledi" denmesinden nehyeder, bunun yerine; "Allah ne güzel diledi, daha sonra falan ne güzel diledi." denmesini isterdi. Bir keresinde, "Allah ve sen ne güzel dilediniz." diyen birine, Hz. Peygamber (s.a.): "Sen beni Allah'a denk mi tutuyorsun?! Sadece 'Allah ne güzel diledi' desene!" demiştir.[1118] Yine bu mânada şu tâbir de vardır ki bu, yukandakinden daha çirkin ve kötüdür: "Şayet Allah ve falan olmasaydı, iş böyle olmazdı.", "Ben, Allah ve falancayla birlikteyim.", "Allah'a ve falana sığınırım.", "Bana Allah'ın ve falancanın koruması yeter.", "Ben Allah'a ve falana dayanırım." Ve bunları söyleyen kişi, o söylediği falancayı Allah'a (c.c.) denk tutmuş olur. "Şu veya bu yıldızın doğmasından dolayı yağmur yağdı." demek yerine, "Allah'ın fazlı ve rahmetinden dolayı yağmur yağdı.*' demeyi tavsiye etmiştir.[1119] Allah'tan gayrısına yemin etmekten de nehyetmiştir. Sahih olarak rivayet edildiğine göre, Rasûluilah (s.a.) şöyle buyurmuştur: "Allah'tan başkasına yemin eden kişi, Allah'a şirk koşmuştur."[1120] Bir kişinin yemininde, başkası için; "Şayet şöyle yaparsa o yahudidir veya hıristiyandır veya kâfirdir." demesinden de nehyeder di.[1121] Bir müslümana, "Ey kâfir" diye hitap edilmesinden nehyetmiştir.[1122] Padişaha "Meliklerin Melik'i"[1123] denmesinden nehyetmiştir ki, buna göre "Kadıların kadısı" demekten de nehyetmiş oluyor. Efendi, köle ve cariyesine "kulum", "cariyem"; köle de efendisine "Rabbim" dememeli; bunun yerine efendi, köle ve cariyesine: "oğlum", "kızım" demeli; köle de, efendisine "beyefendim", "hanımefendim" demelidir.[1124] Esen rüzgâra sövülmemesi, aksine Allah'tan rüzgârın hayrım ve sürükleyip getirdiği şeyin hayrını dilemek, şerrinden de Allah'a sığınmak gerekir .[1125] Sıtmaya sövmekten de nehyetmiş ve buyurmuştur ki: "Sıtma âdem-oğullannm hatalarını körük demirin pasını giderdiği gibi siler süpürür."[1126] Horoza sövmekten 'de nehyetmiştir. Rasûlullah'tan (s.a.) sahih olarak rivayet edildiğine göre şöyle buyurmuştur: "Horoz'a sövmeyiniz. Çünkü horoz insanları sabah namazına kalkmaları için ikaz eder."[1127] Cahiliye dönemindeki iddialara ve neseb üstünlüklerine insanları davet etmek[1128] meselâ; kabilelere, kabile taassubuna, soyla övünmeye davet etmek de nehyedilmiştir. Bunun zamanımızdaki misalleri ise şunlardır: Mez-heb, tarikat ve şeyhlere taassubla bağlanmak, nefsânî heva ve taassubla bazı âlimleri diğerlerine üstün tutmak, sırf kendi ona müntesib olduğundan dolayı milleti ona davet etmek, onun peşinden gitmek, onun yüzünden insanlara düşmanlık edip, insanları onunla ölçmek. İşte bunların hepsi ca-hiliyet davalarının kalıntılarıdır. Gecenin ilk karanlığı veya akşamla yatsı arası manasına gelen "işâ" kelimesi yerine, gece karanlığı veya gecenin ilk üçte biri, yatsı vakti manasına olan "ateme" kelimesinin daha fazla kullanılması "işâ" kelimesini unutturmuştur.[1129] Müslümana sövmekten,[1130] üç kişinin bulunduğu bir yerde iki kişinin gizlice fısıldaşmalarından[1131] bir kadının, kocasına başka bir kadının güzelliklerinden bahsetmesinden de[1132] nehyetmiştir. Bir kişinin, duasında: "Ya Rabbi, şayet dilersen beni affet, istersen merhamet et." demesini nehyetmiştir.[1133] Çokça yemin etmekten nehyetmiştir.[1134] Gökte görülen gökkuşağına "kavs-i kuzah" denilmesini, (kuzah şeytanın bir ismi olduğundan) hoş karşılamamıştır.[1135] Kişinin, "Allah'ın yüzü suyu hürmetine" diyerek dua etmesini hoş karşılamamıştır.[1136] Medine'ye Yesrib denmesi de nehyedilmiştir.[1137] Bir adama, zaruret olmadıkça, karısını niçin dövdüğünün sorulmasını nehyetmiştir,[1138] "Ramazanın tamamını oruçlu geçirdim.", "Gecenin tamamını ibadetle geçirdim." denmesinden de nehyetmiştir[1139] Kinaye ile kullanılması gerektiği halde, açık olarak söylenilmesi mekruh olan cümleler: Kişinin, birisine: "Allah (dünyadaki) bekanı uzatsın.", "Günlerini devamlı kılsın.", "Bin sene yaşayasın." gibi sözleri söylemesi mekruhtur. Oruçlu olan bir kişinin: "Mührü kâfirin ağzında olanın hakkına yemin olsun ki" demesi mekruhtur. Vergilere (mükûs), "hukuk" demek; Allah yolunda infak ettiği şeyler için: "Şu kadar, bu kadar borçlandım, zarar ettim" demek, "Şu dünyada şu kadar çok mal infak ettim" demek mekruhtur. Kendisine fetva sorulan bir müftünün, hakkında helâl veya haramhğı-na dair nas olmayan ictihâdî meselelerde: "Cenab-ı Hak şunu helâl kıldı, bunu haram kıldı" demesi mekruhtur. Kur'an ve Sünnet delilleri, lafzî zahirler ve mecazlar olarak isimlendi-rilemez. Çünkü bu şekilde isimlendirilirse hürmeti kalblerden silinmiş olur. Bu, özellikle kelâmcı ve felsefecilerin şüpheli şeyleri "aklî kesinlikler" diye isimlendirmeleri gibidir. Allah'tan başka bir ilâh yoktur, zira bu, çok kötü bir tesmiyedir. Nitekim bu türlü ikili, çarpık isimlendirme, akılların, dinlerin, dinin-dünyamn bozulmasına sebeb olmuştur. Kişinin ailesiyle nasıl cima yaptığını, kendisiyle ailesi arasında olan gizli şeyleri, akılsız, sefih kişilerin yaptığı gibi anlatması da mekruhtur.[1140] Şu cümleler de mekruh olan kullanışlardır: Senedsiz, kaynaksız sözleri, "zannettiler,"[1141] "rivayet ettiler", "dediler" ve benzeri lafızlarla nakletmek. Sultana, "Allah'ın halifesi" veya "yeryüzünde Allah'ın naibi" demek de mekruhtur. Zira halife ve nâib, gâib olan birisinin yerine nasbedilir. Halbuki Allah Teâlâ hazretleri, ailesinden uzak olan (gaib) kişinin halifesi, mü'min kulunun vekilidir. "Ben", "bana ait", "benim katımdan" kelimeleriyle azgınlaşmaktan son derece sakınmalısın. Zira bu üç lafız da İblis, Firavun ve Karun'un ayaklarının kaydığı kelimelerdir. İblis: "Ben ondan daha hayırlıyım.", Firavun; "Mısır'ın mülkü ve saltanatı benimdir.", Karun ise; "Ben bu mülkü, benim katımda bulunan ilimle elde ettim." demiştir. "Ben" kelimesinin en güzel kullanılışı, "Ben günahkâr, hatalı, af dileyen, günahını itiraf eden bir kulum" gibi yerlerde; "bana ait" kelimesinin en güzel kullanılışı; "Günah, suç, meskenet, fakirlik, hakirlik bana aittir." gibi yerlerde; "benim katımdan" kelimesinin en güzel kullanılışı ise: "Ciddiyetimi, şakamı, hatamı, kastımı ve benim katımdan sadır olan herşeyi mağfiret et." cümle-lerindedir.[1142] [1143]

Medyum Ahmet'e Sor

E-posta hesabınız yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir